Okuma Süresi: 4 Dakika
Part 1/2
Kalbim elinden geldiğince hızlandı
ve göğsümün direncini test etmek istercesine delice çarpmaya başladı. Okulda öğrendiğim
bilgilere göre bir kalp bir etkiyle karşılaştığında tepki gösterirdi. Tepkimin ne
olduğunu biliyordum ama peki ya etkinin sahibi kimdi?
Onu gördüğüm için olabilirdi belki
ama, damarlarımdaki akışkan ve söz dinlemez sıvının böylesine büyük bir hevesle
ivedi kazanmasının nedeni olarak, etkinin sahibi olarak göremezdim onu. Bu pek de
mantıklı gelmiyordu. Hem ne diye vücudum ona tepkimeyle karşılık veriyordu ki? Ya da, onu etkinin sahibi olarak
görmeyi kabullensem ve tepkimin adını da heyecan koysam, bu bana ne kazandıracaktı
ki daha uykudan yeni kalkmış gözlerimi bile açamazken?
Hepsinin sebebi şu gördüğüm anlamsız
rüya olmalıydı. Kalbimin çarpıntısı, alnımdaki
ter sızıntısı, yanaklarımdaki ateş kırmızısı, kanımdaki kimliksiz yarışçılar ya
da ellerimdeki müthiş titreme… Bütün bunların hepsi o rüya yüzünden
olmuştu ve güzelim Pazar sabahımı bir çırpıda mahvetmişlerdi. Rüyamı gözden geçirmeye karar
vererek hikayemin baş kahramanına baktım. Ve köpük köpük kudurduğumu hissettim.
Çünkü o mutluydu, neşesi yerindeydi, kardeşleriyle futbol oynuyordu. Oysa ben, gecenin uzun bir bölümünü
ona aşık olarak ve sabahımı da hissettiğim
karmaşıklığın içerisinde boğularak geçirmiştim, ve geçirmeye de devam ediyordum
sanki bundan çok büyük bir zevk alırmışçasına…. Halbuki almıyordum, hiç de zevkli
değildi… Kahramanımın gülücükleri beni
kendime getirdi, çünkü ona bakarken dalıp gitmiştim. Beni uzaktan seyreden biri
kesinlikle ona aşık olduğumu düşünürdü. Ne kadar da gülünç olacağını hayal ettim.
O ve ben?…
Kendi kendime güldüm. İçimde
titreşen farklılıklarla bir olmuş gibi saçmalamaya başlamıştım. Kafam da karışmıştı
bu arada.
O futbol mu oynuyordu?…
Hayır bu olamazdı!
Birkaç defa gözlerimi açıp kapattım
ama bir işe yaradığı söylenemezdi doğrusu. Çünkü aynı manzara az önceki acımasız
gerçekliğiyle hala gözlerimin önünde duruyordu. Gözlerimi yummamın işe yaramadığını
anlamam uzun sürmedi, zaten biliyordum kaybolmayacaklarını. Bu sadece rüyalarda
olurdu, öyle değil mi?
Ama yine de gördüklerim karşısında
deminden beri hissettiklerim az bile kaldı. Kalbime laf dinletebilmek imkansızdı
artık ama beni en çok titreyişim şaşırttı, ne zamandan beri sara nöbetleri geçiriyordum
da benim haberim yoktu? Sakinleşmeye ve düşünmeye ihtiyacım
vardı, akışkan kanım almış başını giderken, benim her şeye rağmen sakin olmaya ihtiyacım
vardı. Cümlelerim irademin birer kanıtı
gibi somut bir şekilde beynimde uçuşmaya çalıştı.
Birincisi, dün gece ben bir rüya
görmüştüm ve bu rüyada kendimi ona taparcasına aşık olarak görmüştüm.
İkincisi, bugün günlerden Pazardı
ve her ailenin bu tatil gününü kendilerine özel ve güzel bir şekilde geçirme hakkı
vardı.
Üçüncüsü, yeni uyanmış olsam ya
da gözlerim bulanık ve düşüncelerim bulutlu
olsa da, halüsinasyon görmüyor isem karşımda Pazar gününü futbol oynayarak geçiren
dört kişi vardı.
Ve dördüncüsü, içlerinde en korkutucu
olanı; çünkü bu deliliğin ilk safhalarına ait bir belirti olarak gösterilebilirdi,
futbol oynayanlardan uzun boylu ve kumral saçlı olanı benim dün geceki rüyamın baş
kahramanıydı ve rüyamdaki hikayede uyandığım bir Pazar sabahı ben böyle onu izlerken
o da gününü kardeşleriyle futbol oynayarak geçiriyordu, aynı şu anki gibi…
Ya ben deliriyordum ya da rüyam
soyut bir boyuttan çıkarak gerçek dünyaya ilk adımını atmıştı emeklemekten vazgeçen
sevimli bir bebek gibi… Ama aslında bu durum hiç de sevimli
sayılmazdı. Kesinlikle deliriyordum, bunun
doğru olmasına imkan yoktu. Kendi kendime uyduruyordum. Ayağa kalktım ve ayaklarımı geriye
gitmeye zorladım. Neyse ki dediğimi yapmayacak kadar hastalıklı değildi henüz ayaklarım.
Arkamı döndüm ve derin bir nefes aldım, sanki bu nefes alışla yeni bir sabaha uyanıyordum,
rüya görmediğim ve onun olmadığı bir sabaha. İçimde yine bir şeyler titreşmeye
başladı ve daha ben engel olamadan gözlerim başımı omuzumun üzerinden döndürerek
ardımda kalan manzaraya baktı. İç geçirdim...
Sanırım, kalbimin neden sözümü
dinlemediğini anlamıştım. Hiç bu kadar inatçı olmamıştı şimdiye kadar ve hatta bu
sabaha kadar. Oyuncağını isteyen ve bağıra çağıra ağlayan bir çocuk gibi kalbim
beni geriye bakmaya zorlamıştı ve benden onu anlamamı beklemişti. Anlamıştım, sorularımın cevapsızlığı
karşısındaki çaresizliğimi kendi gözlerimle görebiliyor, yüzümü canlandırabiliyordum. Zırlayan çocuktan farkım yoktu, öyle değil mi? Kalbim avaz avaz çığlık atıyordu
ve aklım sadece isyan etmekle yetiniyordu her zamanki riyakarlığıyla. Riyakârdı çünkü beni aldatmıştı. İsyan etmemi sağlamıştı bencilce.
Oysa bu isyanın hiçbir faydası yoktu kalbimin gözünde. Az önce kabullendiğim gibi şimdi
de kabullenmeliydim.
Etki ve tepki… Etki bir şekilde oydu, o olmak zorundaydı çünkü
başka türlüsü daha az saçma gelmiyordu bana. Onun etkinin sahibi olduğunu anlamış
olmamdaki saçmalık kadar tepkilerimin nedeni olarak görmem de mantıklı değildi ama
elimden hiçbir şey gelmiyordu. Beynim kalbimi dinliyordu, ona izin vermiştim.
Kafamı patlatmamın gözle görülür
bir haklılığı yoktu aklımı kullanırken. Zaten aklım tepkilerimin nedenini de söyleyememişti
bana, oysa şimdi haklı bir yan vardı işte. Bu; kalbimin haklı yanıydı. Onu
dinlemek için ayaklarımı kullandım. Bir an önce uzaklaşmak istediğim yere geri döndüm
ve aynı çimenlerin üzerine oturdum. Bu kadar aşağıda olmak beni her şeyden gizliyordu. Düşüncelerimin ve duygularımın derin kıskacı arasında debelenirken, bir de beni
anlayamayacak biri tarafından görülmek istemiyordum. Çünkü apaçık bir şekilde onu
gözetliyordum. Kalbim inatçılığını korumadı ben
ona boyun eğince. Bütün kapılarımı açmıştım çünkü, rüyamın günahını çıkartmak için
bekliyordum. Garip bir yürek burgusu içinde hissettim kendimi önce. Sonra bunun
yerini göremediğim gerçeklikler aldı. Kalbimin sesini susturduğum ve aklıma kulak
verdiğim zamanların intikamını almak için acımasızca estiler beynimden içeri. Onları
davet etmiştim, geri çeviremezdim.
Sözcükler yavaş yavaş, uysal bir
baş gibi sallandılar bir süre ve sonra ürkek düşüncelerin arasına yerleştiler. Onlar
benim misafirimdi. Nasıl başladığını bilmediğim bir biçimde kapıma dayanmışlardı
ve ben onları kanatlarımın altına almıştım. Ama bir şey biliyordum ve öyle
bir şeydi ki bu bildiğim; kalbimin bir canlı olarak çarptığı andan itibaren hiç
kuşku duymayarak savunduklarımı, öğrendiklerimi ve her fırsatta yenilenmiş bildiklerimi
bir anda alt üst etmişti…
İstemsizce, delicesine, sebepsizce
ve aynı zamanda da sorumsuzca, olmaması gerektiğini bile bile umursamazca aşık olmuştum…
Part 2 → Etki ve Tepki 2. Kısım
Feri Peri (Her hakkı saklıdır)
Bu içerik
Feri Peri » Kişisel Blog tarafından hazırlanmıştır...
Uuu, bakalım hikaye nereye gidecek?

YanıtlaSilEtki-tepki olayını çok sevdim, aynı zamanda kalemini de! Kalemine sağlık!
Teşekkür ederim, İrem

SilSınavların bitti demek, haydi umarım güzel notlar gelir , şöyle AA'lar, BA'lar falan
Süperrrrr
)nasıl bir aşk bu! Rüyada başladı. Hangi futbolcuymuş bu böyle kızın aklını başından aldı. Eline sağlık Feride'ciğim hakikaten çok yeteneklisin.
2. bölüme gidiyorum.
YanıtlaSilBir zamanlar başlamak istediğim bir hikaye idi. Kızın aşık olduğu erkeğe rüyasında aşık olduğu ama uyandığında da her şeyin rüyasındaki gibi gelişmeye başladığı bir hikaye

SilBeğenmene sevindim Müjde Abla'cığım