(1,2,3 ve 4. bölümleri içermektedir.)
Ne zamandır hakkında bir şeyler yazmak istediğim bir diziydi Masum. Bölümleri yalayıp yuttum, üzerinde epeyce konuştum arkadaşlarla; hakkında yazılar, yorumlar okudum, videolar seyrettim derken gün bugündür diyerek anlatmaya karar verdim bende bıraktığı izleri.
Öncelikle, yönetmeninden, senaristine; bu fikrin ortaya atılmasından elle tutulur, gözle görülür bir gerçekliğe dönüşmesine katkıda bulunmuş herkesin eline sağlık demek isterim. Çünkü yerel yapımlarımızda Türk halkının, Türk gençliğinin, yeni jenerasyonun böyle varyasyonlara ihtiyacı var.
Her sene ödül törenlerinde oyuncuların küçüğünden büyüğüne, yeni yetmesinden kırk yıllık ustasına kadar herkesin istikrarla dile getirdiklerinin hakkını vermiş ve hayallerinin çok da uzak olmadığını göstermiş oldu Masum’un seyirci ile buluşturulması. İzleyiciler de, oyuncular da, set çalışanları da, uluslararası örneklerde de bilinebileceği üzere dünya standartlarına uysun istiyorlardı Türk dizilerinin hali tavrı.
Her gece her gece, en sevdiğimiz dizilerin bile reklamcılığın aç gözlü keşmekeşinde yok olup gitmesini seyreder olduk. Bir dakikalık son sahne kalmışken geriye araya 15 dakikalık reklamlar koyulduğunda artık kanal değiştirip ‘İnternetten bakarım ya son sahneye!’ demeyenimiz var mıdır acaba içimizde?
Masum; bu gibi durumların bir gün değişebilmesi için azıcık da olsa adım atılmasını sağladı diye düşünüyorum.
Türk dizilerinin ‘Dallas’ı aratmayan ucu açık ve absürtlükten bihaber entrikalar yumağı özelliğinden ötürü birçok insan sadece yabancı dizi izler olmuştu ve Masum, o seçici seyircilerin bile ilgi odağı olmayı başarabildi.
Peki nedir Masum dizisini böyle başarılı kılan?
Doğru oturalım, doğruyu konuşalım; oyuncular ve oyunculukları Masum’un en başarılı yanı. Dürüst olmak gerekirse, Haluk Bilginer ve Okan Yalabık oynuyor diye izledim ben özellikle bu internet dizisini. Okan Yalabık’ın oyunculuğunu çok beğeniyorum. Haluk Bilginer’in ise benim beğenime de ihtiyacı yok zaten. Bir şey demeye, azıcık eleştirmeye kalksa şu ne dediğini bilmez kalemim, vallahi çarpılırım.
Konu oyunculuktan açılmışken; anne rolündeki Nur Sürer’i, ağabey rolündeki Serkan Keskin’i ve Yusuf rolündeki Ali Atalay’ı da unutmamak lazım. Okan Yalabık’ı izleyebilmek için başladım ama Serkan Keskin’i ağabey rolünde deneyimlerken de çok keyif aldım. ‘Haluk Bilginer ne kadar iyi bir oyuncu’ diye iç geçirirken Nur Sürer’in o mükemmel ve doğal performansı ile kendimden geçtim.
Emel rolündeki Tülin Özen’i dizideki oyunculuğu ile ilgili çok takdir edemesem de, Okan Yalabık ile olan sahnelerde onun da rol yapmasında büyük değişimler yakaladım. Bartu Küçükçağlayan’ın ‘Bayrak’ oyunundaki performansının çok beğenildiğini duymuştum. Berkun Oya’nın kaleminden çıkan bir tiyatro gösterisi olan ‘Bayrak’ın internet dizisi olarak ‘Masum’a uyarlanmış halinde yine Küçükçağlayan’ın, rolünün altından başarıyla kalkabildiğini gördüm.
Gelelim konuya…
Dizi boyunca ‘Masum’ kim, onu arıyoruz, aramamız isteniyor, sanıyorum. Gerçekten masum olan kim? Anne ve babalar evlatlarının iyiliklerini düşündüklerinde hep masum olarak addedilirler, çünkü her şey onlar içindir…
Peki; şu soru takılıyor diziyi izledikçe aklıma...
“Evladı, hasta oğlu için her şeyi yapmaktan çekinmeyen bir baba, neden onun bu durumunu içinde yaşadığı toplum ile paylaşmaktan çekiniyor?”
“Niçin evladını daha iyi tedavi edebilmek ve belki de iyileşmesini sağlayabilmek için birçok kişiden yardım almak varken; işini, mesleğini, statüsünü arka plana atıp ‘Benim oğlum bir şizofren’ diyemiyor?”
İşte çatlaklık da burada baş gösteriyor. Dizi boyunca gözlemliyoruz ki; insanlar doğaları gereğince büyük fedakarlıklarda bulunsalar da (ya da bulunduklarını zannetseler de) aslında herkes kendisi için bir şeyler yapıyor.
Örneğin Yusuf rolündeki Ali Atay’ı eski karısının yeni sevgilisi ile kaldığı lüks eve gizlice girerken gördük. Kızının bir üvey baba tiplemesi ile büyümesini istemeyen, ana gayesi olarak önüne kızını koymuş olan Polis Yusuf, bir yandan da karısını geri kazanmaya çalışıyor.
Ya da, oğlunun, Tarık’ın ilaçlarını onun iyiliğini düşündüğü için yarıda kesen Cevdet Komiser’e ne demeli? Aslında oğlunu iyileştirebilecek, şizofrenik bir belirti olan halüsinasyonların görülme sıklığını azaltabilecek ilaçları yarıda bıraktırıyor çünkü onu o halde görmeye dayanamıyor, üzülüyor ve yıpranıyor. Bu şekilde de bir evladı olması gerektiği gibi deneyimlemeye çalışıyor; kısa süreliğine de olsa…
Bu sebeplerden ötürü; hikayenin olay örgüsündeki tüm sonuçları, alt metninde mantıklı bir gerekçeye sahip olan motivasyona bağlamaya lüzum kalmıyor. İlk başta her şey biliyorsunuz ki büyük bir gizem ile başlıyor. Tüm bu gizemlerin kaynağı zihnimizdeki soruları açıklığa kavuşturabilir ya da kavuşturmayabilir ama bu noktada asıl gizemin insanın kendisinin olduğunu unutmamak gerekiyor. Her tepki bir etkiye bağlı olarak oluşmayabilir insanların dünyasında. İnsanlar, çok büyük iyilikler ve de fedakarlıklar yaptıklarını varsayarken aslında doğası gereği kendi çıkarlarını da gözetirler.
Buna örnek olarak da; Anne Nermin ile oğulları arasındaki ilişki gösterilebilir. ‘Masum’ dizisinde gerçek hayatın ta kendisi olan bir manzara ile karşı karşıya kalıyoruz. Nermin; büyük oğlu Taner’i, küçük ve hasta oğlu Tarık’a kıyasla daha çok benimsiyor, özlüyor ve önemsiyor. Senarist; kardeşler arasında ‘turşu’ imgesinin çatısı altında bir ayrımcılığın baş gösterdiğini yansıtıyor seyircilere. Bir annenin, hasta olan oğluna daha çok şefkat göstereceğini sanırız her zaman ama bu dinlemek istediğimiz peri masallarının bir yalanıdır sadece. Anneler de çıkar güdebilirler, çünkü onlar da birer ‘insandır’.
Anne Nermin’e göre evlat dediğin özellikle de, erkek evlat dediğin, ‘Taner’ gibi olmalıdır. Aklı başında, ağır başlı, sorunsuz bir erkek evlat. Anadolu’da erkek evlat doğurabilmek annelerin birçoğunun gurur duyduğu bir durumdur.
Bir dişi kuş açısından bakıldığında; nasıl ki hayvanlar aleminde hastalıklı olan, tek başına hayatta kalamayacak olan yavruya ilgi alaka kesilir ve hatta ölüme terk edilir; burada da Nermin ve oğullarının ilişkisinde bu acı gerçekliğin insansı boyutlardaki hali söz konusudur.
Bana öyle geliyor ki; Tarık’ın hastalığı sürekli askerliğine ve komutanına bağlanıyor olsa da, 4. bölümde annesinin halüsinasyonlarını da görüyor olması, sıhhatini kaybetmesinde annesinin önemli bir yer olduğunu fısıldıyor kulaklarımıza. Başını okşamayan anne, rüyalarda onu bir güzel seviyor ve teselli ediyor. Sürekli ağabeyini kayıran anne, hayallerde ona ‘Ben hep yanındayım’ diyor.
Bu şekildeki psikolojik hastalıklar da hep bir şeylerin eksikliğini kapatabilmek için başlamaz mı zaten?
Konunun gizemini sağlayabilmek adına; öldü denilen ağabeyin ölmediğini, huzurlu ve mutlu bir emeklilik hayatı yaşar gibi görünen Cevdet ile Nermin’in o karı koca atışmalarının ardında anne ve baba olma sorumluluğunun kıskacında ezilirken aynı zamanda toplumdaki tabularla baş etme derdinde oldukça tedirgin bir hayat sürdüklerini, karı koca olduktan sonra evlenirken verilen ‘Hastalıkta, Sağlıkta’ gibi sözlerin ne derece tutulabilir olduğunu ve de küçük birer çocukken yaşanmış buhranların insanların hayatlarını büyük ölçüde etkileyebiliyor olduğunu izlemiş olduk ‘Masum’un ilk dört bölümünde…
En masum kim sizce?
Bu içerik Feri Peri » Kişisel Blog tarafından hazırlanmıştır...
İzlemediğim için spoiler içeren kısmı okuyamadım ama öncesini epey güzel yazmışsın. Kalemini sevdim. Bloğun hayırlı olsun :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim yorumun için :) İzledikten sonra da bekliyorum o zaman, bakalım incelemesini de beğenecek misin :)
SilBu dizideki karakter benim arkadaşıma sima olarak çok benziyor. İlk resimdeki elleri birbirine bağlı olan :) Henüz izlemedim ama başlarsam bırakamam gibi :)
YanıtlaSilHoşgeldin :) Okan Yalabık'ı diyorsun sanırım. Benim en başta izleme sebebim en çok o adamdı zaten. Zamanında Muhteşem Yüzyıl'daki İbrahim Paşa'yı canlandırışını çok beğeniyordum. O ayrıldıktan sonra kadrodan dizinin pek tadı kalmamıştı.
SilMasum; çok güzel bir yapım ve tahmin ettiğin gibi bir günde bitiyor hemen bölüm sonlarını hep heyecanlı bitirdikleri için :D
Yorumun için teşekkürler :)
Rica ederim. Bloğunu takibe aldım gelirim arada. Genellikle yolda oluyorum biraz geç dönüş yapabilirim şimdiden bilgilendirmek istedim. :) Ama mutlaka dönüş yaparım ;)
SilHer zaman beklerim, teşekkürler :) Ben de takipteyim :)
SilBen de teşekkür ederim :)
SilHikaye bana gerçek hayattan çok tanıdık geldi. Kuzenim maalesef Tarık gibi ama, o kadar değil .Arada bir sesler duyuyor. dizideki ölümler ve dirilmeler dünyanın en saçma senaryosu bir olmuş
YanıtlaSilDirilmeler konusu evet biraz can sıkıcı, diziyi bitirdiğimde birkaç mantık hatası benim için de can sıkıcı olmuştu ama böylesi ailesel sorunları, toplum gerçeklerini bir internet platformu üzerinde cesurca bir kararla 60 dakika şeklinde anlatabilmeye çalışmak gerçekten takdir edilesi bir iş benim kanaatimce.
SilGeçmiş olsun kardeşiniz için de, umarım sizler için her şey en iyi şekilde gelişir.
Yorumunuz ve fikrinizi belirttiğiniz için de ayrıca teşekkür ederim...