Kimilerine göre bir çeşit söz sanatı, kimilerine göre tanımlanamayan bir kavram ve kimilerine göre de hayatın aynası ya da insan yaşamlarının yansıması olarak adlandırılan edebiyat; henüz kesin bir tanıma kavuşmuş değil. Kişiler ve onların şahsi görüşleri, edebiyatı içinden çıkılası zor bir labirente dönüştürüyor.
Edebiyatı duygu ve düşünceleri ifade edebilmek için dili güzel ve etkili bir şekilde kullanabilme cambazlığı diye değerlendirirsek, edebiyatın kendini tanımlatmadaki değişkenliği ve bu değişkenlikteki başarısı; bu kavramın asıl cambaz olduğunu ortaya çıkarabilir belki. Çünkü, öyle değişken ki özellikleri, onun hakkında kurulan cümleler bile bir süre sonra karmakarışık bilmecelere benziyor.
"Bir kavramın uygulama şartları değiştirilip düzeltilebilir şartlarsa, o kavram açık dokuludur."diyor Berna Moran1 örneğin ve bu cümleden sonra başka bir yorum daha yapıyor:
"Edebiyatın tanımı yeni durumlara göre değişebilir, yeni özellikler gösteren otellere motel dediğimiz gibi…"
Ama aslında edebiyatın tanımı bu kadar basit bir şekilde değişemiyor ya da kavram tam olarak açıklanamıyor. Anlamını bilmek dahi yetmiyor ki, L. Wittgenstein’ın2
"Bir kavramın anlamını bilmenin; kavramın işaret ettiği bütün şeylerin sahip olduğu ortak özelliği(tanımını) bilmek demek, o sınıfa giren bütün nesnelerin ortak özelliklerini bilmek değildir."
cümlesi bunu kesinlikle doğruluyor. Emin Özdemir’in3 edebiyattan genel bir tanımlamayla bahsettiği cümlesi ise biraz kafaları karıştırıyor.
"Yaygın ve yerleşik bir tanıma göre edebiyat; duygu ve düşüncelerin, insan ve toplum yaşantısının, etkili, güzel, çarpıcı bir biçimde anlatımını amaçlayan sanat dalıdır."
Sonrasında ise ekliyor:
"Edebiyat sözcüğü, temelde yazıya dayanan bir anlatım biçimini çağrıştırır. Genel ve geniş kapsamıyla; yazıya dayanan, yazılı söz demektir."
Emin Özdemir edebiyatın çok açık bir tanımını yapabilse de, bu tanım genel olarak bilinen bir açıklamadır ve irdelendiğinde, edebiyatla uğraşan bir çok kuramcı gibi tam bir kesinlik sağlanamayacaktır. Zaten Emir Özdemir3 de bununla ilgili bir görüş sunuyor:
"Edebiyatı kesin bir tanıma yaslandırmak için çaba göstermiş birçok kuramcı bunun böyle olmadığını anlamış, bu kavramın tam ve değişmez bir tanımının yapılamayacağı sonucuna ulaşmışlardır. Çünkü, terimsel bir adlandırmayla açık dokulu bir kavramdır edebiyat…"
Edebiyatın açıklanamayan bir kavram olması konusunda Recai-zade Mahmut Ekrem4 şöyle diyor:
"Edebiyat terimi, özelikle beş on yıldan beri yazarlar arasında en çok kullanılır olmuş terimlerdendir.(…) Bunun yazarlarca kabul edilebilecek kısa veya açık tanımlamasına şimdiye kadar rastlanamamıştır. Bu yüzden, öyle bir tanımlamanın büyücek cesaretlerden sayıldığını bildiğim halde, öğretim görevi ile buna mecbur olmuş ve öğrencilere şöyle anlatmıştım…"
Recai-zade Mahmut Ekrem edebiyatın üstü kapalı ve bilindik bir tanımlamasını yapıyor öğrencilerine sonrasında ama aslında o da herkesçe kabul görmüş bir anlamının olmadığını ve yapılamayacağını düşünüyor. Bu tanımlamanın yapılamayacağı yargısına Terry Eagleton’ın5 söyledikleriyle varabilmemiz mümkün gibi görünüyor. Eagleton diyor ki:
"Edebiyatı tanımlamak amacıyla çeşitli girişimlerde bulunulmuştur. Örneğin; kurmaca anlamındaki 'hayal ürünü' yazı; yani kelimenin düz anlamıyla doğru olmayan yazı olarak tanımlanabilir."
Bu şekilde, herkesin yaptığı klasik tanımlamalardan birini yapıyor ve bir sonraki sayfada tekrar bu konuya dönüyor;
"Gerçek ile kurmaca arasındaki ayrım bizi pek ileriye götüreceğe benzemiyor. Bunun nedeni de; en başta bu ayrımın kendisi sorgulanabilir bir ayrım olması. Edebiyat, gerçeğe dayanan bir çok yazıyı kapsadığı gibi, bir çok kurmaca yazıyı da dışlar."
O halde edebiyatın her yazıyı kapsadığı söylenemez. Zaten edebiyatı, edebiyat yapan ne yazdığı değildir. Eagleton’un da dediği gibi:
"Edebiyat kurmaca veya hayal ürünü oluşuna göre değil de, dili kendine özgü biçimde kullanmasıyla tanımlanabilir…"
Eagleton5 kitabında Rus eleştirmen Roman Jakobson’un sözleriyle devam ediyor.
"Edebiyat sıradan dili dönüştürür ve yoğunlaştırır. Günlük konuşmadan sistematik olarak sapar. Militan polemikçi bir eleştirmen grubu olan Rus biçimcilerine göre eleştiri, sanatı gizemden ayırmalı ve edebi metinlerin fiilen nasıl işledikleriyle ilgilenmeliydi. Edebiyat sözde-din, psikoloji veya sosyoloji değil; dilin belirli bir düzenleniş biçimiydi. Edebiyatın başka bir şeye indirgenmek yerine, kendi içlerinde işlenmesi gereken kendine özgü yasaları, yapıları ve aygıtları vardı. Edebiyat eseri ne bir fikir iletme vasıtası ve toplumsal gerçekliğin yansıması; ne de aşkın, hakikatın tecellisiydi. İşleyişi bir makineyi incelercesine analiz edebilecek maddi bir olguydu."
Rus biçimcileri edebiyatı; kendi fikirlerine göre, daha doğrusu olmasını istedikleri şekilde tanımlıyorlar ama onlar gibi düşünmeyenler de var.
"Edebiyat da bir iletişim aracı olduğuna göre, onun da kendine özgü bir sistemi, dolayısıyla ögeleri arasındaki bağıntıları düzenleyen bir takım kuralları, yasaları olması gerekir."
Örneğin Berna Moran’a1 ait olan bu düşünce, aslında bazı yönlerden Rus biçimcilerinkine benzese de, edebiyatı iletişim vasıtası görüp görmemekle aralarına bir ayrım koyuyor. Biri 'Edebiyat iletişim vasıtasıdır.!' derken, diğerleri bunun tam tersini söylüyor. Aynı şekilde Pospelov6 da fikir ayrılığı yaratan tanımlamalar yapıyor edebiyat hakkında:
"Edebiyat, nesneleri dil yoluyla belirtip gösterme sanatı olduğu kadar, dil ediminin kendisini yansıtma sanatı olarak da ortaya çıkıyor."
dedikten sonra cümlesine daha ayrıntılı açıklamalarla destek vererek Rus biçimcileriyle arasında oluşan tanımlama uçurumunu gitgide açıyor;
"Edebiyat düşünsel yaşamın süreçlerini, insanı çevreleyen gerçeklikle bağlantılı olarak dolaysızca ve doğrudan gösterme olanağına sahiptir. Edebiyat, insanların düşünceleriyle etkileşim içinde bulunan duygularını ve niyetlerini de, yani istemin - ruh bilimcilerin deyişiyle ‘dünya görüşü bağlantılı’ bir karakter taşıyan - çabalarını da özgürce ve cesurca kucaklar. Dolayısıyla, bir sanat dalı olarak edebiyatın evrenselliği vardır. Dil yardımıyla edebiyat, gerçekliğin herhangi bir yanını yansıtabilecek durumdadır. Dile dayalı sanatın önünde bu anlamda gerçekten de hiçbir sınır yoktur. Edebiyat, tümüyle sanatın sanatsal bilgi öğretisi açısından işlevini en üst düzeyde kendinde gerçekleştirir."
Gorki’nin çok kısa bir düşüncesine6 de yer veriyor yazdıklarında:
"Gorki," diyor; "… edebiyatı söz yardımıyla yapılan plastik sanat diye niteliyordu."
Pospelov gibi edebiyatın dolaysızlığına dikkat çeken Orhan Okay7 kavramı şöyle tanımlıyor:
"Edebiyat; eserini seyircisi ile doğrudan doğruya temas ettirebilen tek sanattır."
Bir de Hegel’e göre edebiyatı öğrenecek olursak, Hegel8 edebiyat için:
"Her içeriği… her biçimde yoğurabilen ve dile getirebilen, genel sanat."
diyor. Çernişevski9 ise edebiyatı diğer sanatlarla karşılaştırıyor.
"Tüm öteki sanatlar yaşayan gerçekliğin kendisi gibi, doğrudan duyumun kendisine etki yaparlar. Edebiyat ise fanteziye seslenir. Fantezinin imgeleri, duyumla doğrudan yapılan algılara göre ne denli daha zayıf ve soluk kalıyorsa; edebiyat da öznel etkilenmenin açıklığı ve yeğinliği yönünden öteki sanatlara oranla o denli geride kalır."
"Edebiyat kendi içinde olan bir sanattır."
diyerek kendi yorumunu yapan Gürsel Aytaç10 sözünü Alfred Döblin’den yapılan bir atıfla devam ettiriyor;
" 'Edebiyat rüyadan fazla bir şeydir.' Rüya bu gerçeklikle oynar ama, duygumuz açısından gerçeklikle henüz fena halde ve ağır bir şekilde bağıntılıdır. Edebiyatta ise, gerçekliğin hafife alınması ve onunla dalga geçmek tam manasıyla vardır. Bu ise, hayallerin anlatı biçiminin yazara olduğu gibi okura da sağladığı muazzam bir keyiftir."
Kimine göre gerçekliğin birebir yansıması olan edebiyat, kimine göre asla bu tanımlandırmaya uymuyor. Kimine göre ise, Gürsel Aytaç gibi, hayal ve gerçeklikle sarmalanmış, gerçekliğin hafife alındığı ve hayalci anlatımın büyük tatlar verdiği bir sanat şeklinde yorumlanıyor.
En çok ilgimi çeken ve sözün kendisi zaten edebiyat yapmanın iyi bir örneği olan cümle Brenner11 tarafından söylenmiş bulunuyor. Ve deniliyor ki:
"Kalemşörlük değil, bizzat edebiyat varolanı varolansal kılar…"
Burada kastedilen şey; aslında Eagleton’ın5 cümlelerinde de var:
"Bazı kurmaca türleri edebiyattır, bazıları ise değildir. Bazı edebiyat kurmacadır, bazısı değildir. Bazı tür edebiyat sözel açıdan kendine dönüktür, öte yandan bazı çok süslü belagatlar edebiyat değildir…"
"Günlük konuşma alışkanlığında gerçek algılarımız ve ona verdiğimiz tepkiler körleşir, bayatlar veya biçimcilerin deyişiyle 'otomatikleşir'."
diyor Eagleton.5
"Edebiyat ise, bizi dramatik bir dil farkındalığına iterek bu alışkanlık haline gelmiş tepkileri tazeler, nesneleri daha algılanabilir hale getirir. Dil, alışılageldiğinden daha zorlu ve öz bilinçli bir biçimde de alınınca o dilin içerdiği dünya da çok canlı bir şekilde yenilenir."
Edebiyat günlük konuşma dilinden ayrılıyor ve capcanlı, yepyeni bir dünyanın sunduğu söz sanatını kullanıyor Eagleton’a göre. Bu yüzden cümlelerine başka cümleleri de ekliyor;
"Edebiyat, pragmatik olmayan bir söylemdir. Anlatılan şeyin gerçekliği üzerinde değil de; anlatma biçimi üzerinde bu şekilde odaklanmak, bazen edebiyatın kendine gönderme yapan bir tür dil, yani kendinden bahseden bir dil olduğunun işareti olarak kabul edilir. Edebiyatın tanımı, yazılan şeyin doğasına değil, birinin onu nasıl okumaya karar verdiğine bağlı olur."
Edebiyat, gerçekliği yansıtan bir söz sanatı da olabiliyor, içeriği hiç önemli olmayan ama günlük hayattan sıyrılmış biricik dil yöntemiyle okurla diğer sanatlara kıyasla daha yakın bir şekilde temas kurabilen bir vasıta da. Ya da bazen fikir vasıtası olarak görülemeyen maddi bir olgu şeklini de alabiliyor. Hatta belki de sıradan bir yazı, kişinin onu nasıl görmek istediğine göre değişebiliyor ve edebiyatın tanımı bu andan itibaren başlangıcı bilinmeyen ve çıkışı da olmayan bir labirente dönüşüyor…
Eagleton şöyle diyor:
"Edebiyat; ta Beowulf’tan Virginia Woolf’a kadar belli yazı türlerinin sergilediği bünyevi bir nitelik veya nitelikler kümesi olmaktan ziyade, insanların yazıyla ilişki kurma biçimleri olarak düşünülebilir. Edebiyat adı verilegelmiş olan her şeyden bazı değişmez bünyevi özellikler çıkarmak kolay değildir. Edebiyatın hiçbir özü yoktur. Her türlü yazı şiirsel olarak okunabileceği gibi, eğer bir metni edebiyat olarak okumanın anlamı buysa, pragmatik olmayan bir tavırla da okunabilir."
Ardından da hemen bu yeni fikirleri bir örnekle pekiştiriyor:
"Tren tarifesine bir trenin kaçta geleceğini öğrenmek için değil de, modern varoluşun hızı ve karmaşıklığı hakkında genel fikirler geliştirmek için göz atarsam, onu edebiyat olarak okuduğum söylenebilir."
Edebiyatı başka yollarla tanımlayabilmek için farklı bir örnek daha gösteriyor:
"John M. Ellis edebiyat teriminin ‘at’ kelimesi gibi iş gördüğünü iddia etmiştir. Otlar belirli türde bitkiler değil, bir bahçıvanın şu ya da bu nedenle etrafta görmek istemediği bitkilerdir. Ama, belki de edebiyat bunun tam tersi anlamına gelir. Şu ya da bu nedenle birilerinin çok değer verdiği her türlü yazı…"
Gürsel Aytaç’ın12 da edebiyatla ilgili tanımlamaları var. Mesela onlardan birisi şu:
"Malzemesi dil, kaynağı yaşantılar ve hayal gücü olan bir yaratıcılık, başka deyişle bir sanattır edebiyat."
Başka bir kitabında13 Wilhelm Dilthey’in bir deyişini kullanarak açıklamaya çalışıyor edebiyatın mantığını:
"Edebiyat, hayatın temsili ve ifadesidir. Yaşantıyı dile getirir ve hayatın dış gerçekliğini işler. Konusu, fark eden bir kafa için var olan bir gerçeklik değil; benim kendimin ve nesnelerin hayat ilişkilerinde ortaya çıkan özelliğidir."
Bu cümlenin üzerine ekleme yapıyor:
"Yani 'hayat deneyimi', kişisel yaşantı ya da başka insanların anlaması olarak, her türlü edebi yaratıcılığın kaynağıdır…"
Dilthey’e pek de uzak bir görüşte olmayan Fatih Tepebaşılı14 da şöyle ifade ediyor edebiyatı:
"Edebiyat; hakikatin vakfedilmesidir. Vakfetmek eseri eser kılmakta gerçektir."
Edebiyatın her tanımlanışı, ona yeni ve birbirinden farklı anlamlar yüklerken, Nermi Uygur15 da bu tanımlamalara yenilikler katanlardan biri oluyor ve diyor ki:
"Çok görünümlü bir yapısı olan edebiyatın ne olduğunu kavramak için başka özellikleri de işe karıştırmak gerekir. Bunların belki de en önemlisi; bir edebiyat yazısının insan açısından yazılmış bir yazı olmasıdır. Köprü kurmak, resim yapmak, arkeoloji kazıları düzenlemek gibi insanın ortaya koyduğu bir üründür edebiyat. Türü, konusu, değeri ne olursa olsun her edebiyat yapıtı insan açısından yazılmıştır. Bu, doğrudan doğruya yazının kendisine sinmiştir."
Edebiyat hayatın bir yansımasıysa, Sokrates’in sözleri bunu en güzel açıklayanlardan biri ve Bilal Elbir16 kitabında bu sözlere yer vermekle çok anlamlı bir paragraf sahibi olmuş:
"Sokrates, sanatçının yaptığı işi, hayata ayna tutmaya benzetmiştir: İstersen bir ayna al eline, dört bir yana tut. Bir anda yaptın gitti, güneşi, yıldızları, dünyayı, kendini, evin bütün eşyasını, bitkileri, bütün canlı varlıkları… Şeklindeki sözleriyle sanat ve yaratma ilişkisine dair görüşünü açıklamıştır."
"Edebiyat ve sanat hayatın aynasıdır!"
diyen Plehanov3 ve
"Edebiyat; bireyin ve toplumların değişimlerinin aynasıdır, medeniyet düzeyinin değişimini belgelemektedir. Öte yandan, medeniyet sürecindeki karşılıklı etkileme ilkesi göz önünde tutulduğunda, edebiyat ve edebiyat edinimi medeniyetin öteki yan süreçlerini etkiler. Bu anlamda edebiyatın şu işlevlerinden söz edilebilir. Öğreticilik, insan canlısı ve duygulu hale getirme işlevi, arındırma, dertlerden kurtarma ve deneyim arttırma işlevi…"
diyen Gürsel Aytaç13, edebiyatı hayatın bir yansıması olarak görüyor ve hayatın kendisi başlı başına bir değişim ve gelişim süreci olduğu içindir ki, bireylerin yararlı yönde etkilenmesinde edebiyatın da katkı sağladığını düşünüyorlar.
Edebiyatın, yaşam süreçlerini sergilemeye olan eğilimini, Lessing6 insan söyleminin taşıdığı zamansal boyutla açıklıyor Pospelov’un kitabında yer alan cümlelerde.
"… Ama böylece… birbirini art arda izleyen ya da bazı parçalarıyla birbirini izler durumda olan nesneleri dile getirebilirler."
Edebiyatın genel tanımlamalarından biri olan Muhsin Macit’in17 söyledikleri de, Emin Özdemir gibi tanıdık bir bilgi sunuyor bizlere.
"Edebiyat; malzemesi dil, kaynağı yaşantılar ve hayal gücü olan bir yaratıcılıktır." Birkaç cümle sonra söz dönüp dolaşıp tekrar tanımlamaya geliyor. "Edebiyat; duygu, düşünce ve hayalleri, olayları, eşyaları, soyut ve somut değerleri anlatmak üzere kelimelerle meydana getirilen bir sanat dalıdır."
Bir yazının edebiyat olarak düşünülebilmesi için her daim 'söz sanatı' ya da 'dil yardımıyla yapılan sanat' gibi özelliklerle giydirilmesi gerekiyor ve edebiyatın bu söz sanatı olma özelliği ona çok başka şeyler de katıyor. Örneğin, Orhan Okay7şöyle bir söz söylemiş bulunuyor:
"Edebiyat, sözün zenginliğinden faydalanarak diğer bütün güzel sanatları kendi bünyesinde toplama gücüne sahip olur. Bütün güzel sanatların hususiyetlerini, güzellik ölçülerini, ulaşmak istedikleri hedefi kendi nefsinde toplar."
Edebiyat sanatı, birçok kişi tarafından hemen hemen aynı tanımlamalara sahne olsa da, bazen çok farklı ve insanla özdeşleşebilen karşılaştırmalara da sıcak bakılabiliyor.
Gürsel Aytaç kitabında Iser’in13 bambaşka benzetmelerine de yer veriyor ve Iser kendine göre edebiyatı alışılmışın dışında yorumluyor:
"Edebiyat; her zaman 'sınırları aşmak' ( an overstepping of limits ) halidir. Çünkü her türlü zorlamadan uzak bir şekilde insanı ve dünyayı işleyebilir, bilim ve deneyin kavrayamadığı şeyleri ortaya koymaya çalışır. Böylece de, insanın bir arzusunu 'to gain access to what we otherwise cannot have' (normalde giremediğimiz bir sahaya girerek) tatmin eder. Edebiyat; sürekli bir sınır aşma halidir."
"Kendini aşma; Iser’e göre insanın belirleyici özelliğidir."
diye bir açıklama getiriyor Aytaç.
"Sınır aşma, aynı zamanda insanın muazzam esnekliğinin işaretidir ve onun eksantrik pozisyonu, kültürel yapısınının önceden tahmin edilemez yoğunlukta biçimlerini çoğaltmaya götürür. Iser’in edebi antropolojisinin temelinde, iki tarih dışı varsayım yatar:
1- İnsan eksantrik bir konumdadır.
2- Edebiyat; mevcut kültürel bağlamların bir sınır aşımıdır.
Bu ikinci varsayımı, Iser’i edebi antropolojisinin özgül olmayan bir edebiyat tanımına götürür: Edebiyatın ayrıcalığı şudur; Oluşumunu şekillendiren şartlardan farklılığı ve biricikliği…"
Tanımlamalar labirenti, Iser’in görüşleriyle neredeyse en yüksek doruğa ulaşıyor, çünkü Iser edebiyatı insan davranışlarıyla karşılaştırıyor.
Labirentin çıkışını bulmanın tek yolu da; Atatürk’ün kendine öz açıklamalarıyla yaptığı, hem üstü kapalı hem ayrıntılı, hem genel hem de öznel bir edebiyat yaklaşımı olacak gibi görünüyor…
Son olarak, Mustafa Kemal Atatürk’ün18 cümleleriyle edebiyat:
"Söz ve manayı, yani insan dimağında yer eden her türlü bilgileri ve insan kudretinin en büyük duygularını, bunları dinleyenleri veya okuyanları çok alakalı kılacak surette söylemek ve yazmak sanatı. Bunun içindir edebiyat, ister nesir halinde olsun, ister nazım şeklinde olsun; tıpkı resim gibi, heykeltıraş gibi, bilhassa musiki gibi güzel sanatlardan sayılagelmektedir.
Beşeriyette en müsbet ilim ve en ince taktik esaslarına dayanan hayatla ve kanla karşılaşmak kendileri için mukadder olan askerlik gibi yüksek bir idealist meslek dahi, içinde bulunduğu içtimai heyette kendini anlatabilmek ve bu büyük insanlık ve kahramanlık yolculuğunu hazırlayabilmek için uyandırıcı, hedeflendirici, yürütücü ve nihayet fedakar ve kahraman yapıcı vasıtayı edebiyatta bulur.
Bu itibarla, her insan ve cemiyeti ve bu cemiyetin hal ve istikbalini koruyan ve koruyacak olan her teşekkül için en esaslı terbiye vasıtalarından biri olduğu kolaylıkla anlaşılır…"
Kaynakça:
12AYTAÇ, Gürsel, Genel Edebiyat Bilimi, Papirüs Yayınevi, İstanbul 1999, s. 272, syf. 11
10AYTAÇ, Gürsel, Edebiyat Yazıları, Multilingual Yayınları, İstanbul 2001, 1. Baskı, syf. 202-210
13AYTAÇ, Gürsel, Edebiyat ve Kültür Araştırmaları, Hece Yayınları: 113, 1. Baskı, Mayıs 2005, Ankara, syf. 15-91-92-108-109
18BORAK, Sadi, Atatürk ve Edebiyat, Varlık Yayınları, sayı: 1696, Ekim 1972, İstanbul, syf. 71-72
11BRENNER, P. J. , Das Problem der Interpretation. Tubingen 1998, syf. 91
9ÇERNİŞEVSKİ, N. G. , Die Aesthetischen Beiehungen der Kunst zur Wirklihkeit, Berlin 1954, syf. 185
5EAGLETON, Terry, Edebiyat Kuramı Giriş, (Çeviren: Tuncay Birkan), Sanat ve Kuram Dizisi, Ayrıntı Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2004, syf. 16-27
16ELBİR, Bilal, Edebiyat Bilgi ve Kuramları, Pegem A Yayıncılık, 1. Baskı, Ekim 2006, Ankara, syf. 212
8HEGEL, G. W. F. , Aesthetik, Cilt 2, Berlin u. Weimar 1976, s. 334
17MACİT, Prof. Dr. , Muhsin ve SOLDAN, Uğur, Edebiyat Bilgi ve Teorileri, Grafiker Yayınları, 1. Baskı, Ankara 2004, syf. 8
1MORAN, Berna, Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, İletişim Yayınları, 6. Baskı, İstanbul 2002, syf. 191
7OKAY, Orhan, Sanat ve Edebiyat Yazıları, Dergah Yayınları, 1. Baskı, Haziran 1990, İstanbul, syf. 19
3ÖZDEMİR, Emin, Türk ve Dünya Edebiyatı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1. Baskı, Ankara 1980, syf. 2-3
6POSPELOV, Gennadiy Wikolayeviç, (Çeviren: Yılmaz Onay, Evrensel Kültür Kitaplığı, Ekinci Matbaası, 17 Kasım 1995, İstanbul, syf. 92-97-100
4RECAİ-ZADE Mahmut Ekrem, Talim-i Edebiyat, “Kabl-eş-şürü” , 129961882
14TEPEBAŞILI, Fatih, Edebiyat Yazıları, Hece Yayınları: 117, 1. Baskı, Eylül 2005, Ankara, syf. 20
15UYGUR, Nermi, İnsan Açısından Edebiyat, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını, İstanbul 1997, syf. 11-12
2WİTTGENSTEİN, Ludwig, Philosophical İnvestigations, Bölüm 1, Kısım 66-77, Basil Black Oxford, 1953
Bu içerik Feri Peri » Kişisel Blog tarafından hazırlanmıştır...
Edebiyat bana göre "edep" kelimesinden türetilmiştir...
YanıtlaSilYükü ağırdır...
Türk Edebiyat'ında Tanzimat ile birlikte kullanılmaya başlayan "Edebiyat" kelimesi o dönemlerde anlam olarak "söz ve yazı bakımından yanlışa düşmekten koruyan ilim." şeklinde yorumlanıyor. Bu açıdan yazım açısından belirli kurallar dahilinde yapılan ve estetik kaygı güden ilim olarak da açıklayabiliriz "edep" ile olan ilişkisini...

SilTeşekkür ederim anlamlı yorumunuz için
Makale tadında derin bir analizin ilk adımı olmuş..
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim
SilHoş geldin Feride'ciğim. Ne kadar etraflıca bir araştırma yapmışsın, çok faydalanacağımdan eminim. Bazı notlar aldım. Tekrar tekrar okumak için.
YanıtlaSilİyisin değil mi kızım? Gözlerinden sevgiyle öperim
Teşekkür ederim, Ece Abla'cığım. Epeydir yazamadım ama bol vakit ayırmadan bir şey yazmak istemedim ki vaktim de yoktu. Çok iyiyim teşekkür ederim, daha da iyiyim
SilCok emek verilmis bir edebiyat arastirmasi olmus kalemine saglik canim 😊
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim
Silhoşgeldiniz,uzun süredir yoktunuz..edebiyat araştırması gerçeketn çok harika olmuş,edebiyatı severim,elinize sağlık..✔😊
YanıtlaSilEvet, uzun süredir yoktum gerçekten de, çok yoğun bir döneme girmiştim ve hala da devam ediyor şu an ama buraları çok özledim
çok teşekkür ederim yorumunuz için, Ertuğrul Bey 
Silheey hoşgeldiiin. gelirim yineee. bi yazımda duyurayım döndüğünüü
eagleton, moran, wittgenstein, özdemir, çook severim onları yaa. edebiyat araştırmaları bayılırım bayılırım
gyorgy lucas var bi de bak aklında olsuun 
YanıtlaSilEleştiri kuramları dersimin baş isimlerinden biriydi Lukacs
Az sabahlamadıydım onun teorilerine çalışırken, ah ah
Teşekkür ederim ve desteğin için her zamanki gibi 
Silhoşgeldin canım benim seni görmek çok güzel yeniden
Edebiyat araştırmaları sevilmez mi
hiç aldım bir iki not
emeğine ellerine sağlık canım benim sevgiler
YanıtlaSilTeşekkür ederim
Arada sırada da olsa görünmeye çalışacağım artık, bir hayli özledim bu sıcak sayfaları 
SilFeride'ciğim hoşgeldin.


YanıtlaSilDeeptone'un sayesinde öğrendim döndüğünü, çok sevindim. Ben eskisi gibi her gün bloğa yazmıyorum, ayda bir filan...(son bir,iki günü saymazsam) edebiyatla ilgili tüm tanımlar da çok iyiydi, Ata'mızınkini daha bir sevdim doğal olarak
Sevgiler
Hoş bulduk, Müjde Abla
Yazamasam da hep göz gezdirdim buralara... Olsun, ayda bir de olsa vakit buldukça, içinde geldikçe, bir şeyler biriktikçe yazmak da güzel. Hayatının parçalarını birleştirdiğin bir günlük burası aslında. Kimisi her gün doldurmak ister, kimisi de biriktiğinde
Çok teşekkür ederim yorumların için. Vakit bulabilirsem ikinci bölümü de gelecek ama bakalım ne zaman
Silbende blogger da yeniyim seni de bloguma bekliyorum
YanıtlaSilHoş geldin buralara o zaman
Ziyaret edeyim hemen hazır vakit bulmuşken 
Silkoydum dünkü yazısımaaa
lucas iyidir tabisidekii 
YanıtlaSilBakayım hemen, sağ olasın, Deep,çok iyi bir blog arkadaşısın
Silmerhaba canım deep ten öğrendim sayfanı follow/takip nasıl yapıcam bilemedim eğer arzu edersen ben de beklerim canım sayfama...sevgiler...
YanıtlaSilMerhaba;

SilSidebar dediğimiz kısımda "Çalıkuşu" sekmesinin içeriğinde "Bloğumu takip et" linki var ya da "Ay Işığı Sokağı" sekmesinde de yine "Blogger" ikonu var takip için. Ona tıklayarak takip edebilirsin. Blogger'ın kendi eklentisi hem sayfayı yavaşlattığı hem de renkleri düzenlenemediği için kullanmayı tercih etmediğim bir eklenti. Ama önemli değil. İstediğiniz şekilde takip edebilirsiniz. Instagram var, e-mail takibi var, Rss takibi var
Geldim hemen ben de ziyarete, çok keyifli bir sayfanız var, kendimi dergi okur gibi hissettim
Yorumum epey uzun olacak... Ancak öncelikle değişen blog adresimden sonra seni bulmakta epey zorlandım. Sanırım URL adresin değişmiş, aramıştım epey... Az evvel Deep'in öneri listesinden denk geldim ve siteyi açınca denk gelmeme çok sevindim
Bunu belirtmek istedim.
YanıtlaSilSonrasında yazdığın yazıyı okurken yarıda bırakıp sessiz odaya geçerek devam ettim okumaya. Öyle güzel bir yayın, öyle dolu bir içerik ki... Buraya ne yazsam bu değerli emeğin karşılığı olmayacak. Kaynakçaların doluluğu ve güçlülüğü kısmını da atlamamak lazım. Kaynakça çıkartmak kolaydır, ama onun da bir kalitesi ve güzelliği var... Ne diyeyim.
Bir yorumda arkadaş edebiyatın edepten geldiğini yazmış... Okurken gelmişti aklıma. Ne güzel demiş ama, değil mi?
Çok keyif aldım ve yazıyı favoriler kısmına ekledim bilgisayarımda. Gerçekten ara ara dönüp okumak isteyeceğim, keyifle yenileyeceğim bir yazı olacak sevgili Peri.
Çok teşekkürler bu güzel yayın için...
Sevgiyle kal...
(Not: bu arada anasayfada url blogspot.com olarak gözüküyor şimdi yorum kısmında .com olarak gözüküyor. İsim değişmemiş ama ben ulaşamadım demek ki...)
Merhaba;
) "feriperi.com" adresine geçiş yaptım. kurgudunyasi.blogspot.com şeklinde giriş yapınca aslında yönlendirme yapıyor ama browserların cacheleme özelliğinden ötürü bulamamış olmanız doğaldır 



SilÖncelikle bu uzun, anlamlı ve güzel yorum için ben size teşekkür ederim. Benim önceki blog adresim "kurgudunyasi.blogspot.com" idi ve geçen sene Ocak ayında ( bir yılı geçmiş bile
Şu an da kontrol ettiğim üzere ana sayfada feriperi.com olarak görünüyor. Belki domainden kaynaklı anlık bir çöküş nedeniyle öyle görünmüş olabilir yani blogspot.com gibi ya da yine browserlar bu tür şeyleri depoladıkları için cache görünümünü göstermiştir. Olabilir
Aman sorun olmasın da valla hiç vaktim yok ona
Yayınımı favorilere eklemiş olmanıza çok sevindim. Ben de sizin Sevgililer Günü ile ilgili kaleme almış olduğunuz şiiri favorilerime ekledim, bir hayli beğendim çünkü
Paylaşımlarınızı severek takip etmeye çalışıyorum daha nice paylaşımlarınız olur inşaallah...Sıkılmadan dirayetle
...Selam ve Dua ile...

YanıtlaSilSelam ziyareti
Çok teşekkür ederim yorumunuz için
SilÇok güzel bir ve kapsamlı bir araştırma olmuş. Ara ara okuyacağım.
YanıtlaSil